1) çok iri, büyük: ‘Yemek yemek için kıyı kumsalına çıkmış, orada ona yumruk kadar bir örümcek musallat olmuştu.’ –Halikarnas Balıkçısı. 2) küçücük: ‘Yumruk kadar çocukcağızı tek başına trene oturtamaz ya…’ –R. H. Karay.
1) çok iri, büyük: ‘Yemek yemek için kıyı kumsalına çıkmış, orada ona yumruk kadar bir örümcek musallat olmuştu.’ –Halikarnas Balıkçısı. 2) küçücük: ‘Yumruk kadar çocukcağızı tek başına trene oturtamaz ya…’ –R. H. Karay.