1) esk. aldatmak, kandırmak, baştan çıkarmak: ‘Bu takdirde hem kendilerini hem de milleti iğfal etmiş olurlar.’ –Atatürk. 2) ırzına geçmek, tecavüz etmek: ‘Bir genç kızı izdivaç vaadiyle iğfal etmiş bir adamın mesuliyetini, vicdan azabını ve nihayet hicabını duyuyordu.’ –Y. K. Karaosmanoğlu.