1) görmek, seçmek: ‘Boğaz’ın sisle kaplı olduğunu ancak ön güvertede bir yer bulup oturunca fark etmişti.’ –A. İlhan. 2) anlamak, sezmek: ‘Öç almanın fırsatını yakalamış gibi konuştuğunu fark etti.’ –T. Buğra. 3) değişmek, başkalaşmak; 4) ayırt etmek: ‘Konuşma kesilmiyor, şimdi yabancı sesleri daha iyi fark etmekteyim.’ –R. H. Karay.