1) damgalamak: ‘Nuri Usta, sanki çırılçıplakmış da derisine kızgın demirle damga vuruluyormuş gibi irkildi.’ –N. Hikmet. 2) mec. iz bırakmak: ‘Belli semtler, yüzyıllar boyu, oraların sakinlerine belli bir damga vurmuş gibidirler.’ –H. Taner.
1) damgalamak: ‘Nuri Usta, sanki çırılçıplakmış da derisine kızgın demirle damga vuruluyormuş gibi irkildi.’ –N. Hikmet. 2) mec. iz bırakmak: ‘Belli semtler, yüzyıllar boyu, oraların sakinlerine belli bir damga vurmuş gibidirler.’ –H. Taner.