1) baskı yaparak veya kıyıcı davranışlarla bir topluluğu ezmek, zulmetmek: ‘Karaköy civarını kasıp kavuran iki serseri çocuğu enselerinden yakalayıp huzuruna getirmiştim.’ –Y. K. Karaosmanoğlu. 2) çok zarar vermek, mahvetmek: ‘Derhâl asabi, ince, deli sesi çınlamaya başlar, etrafı kasıp kavurur ve kıyametleri koparırdı.’ –A. Ş. Hisar. 3) çok etkilemek, hüküm sürmek: ‘Dışarıda ortalığı kasıp kavuran bir ayaz vardı.’ –C. Uçuk.